HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 05 MAYIS 2024, PAZAR





GÖZ HASTALIKLARI UZM.PROF. DR. HİKMET BAŞMAK İLE RÖPORTAJIMIZ

Kıymetli okuyucular, bu ayki röportaj konuğumuz Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Akademisyenlerinden Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hikmet Başmak hocamız.
Yaşam süresince insanoğlunun en önemli organlarından birisi gözleri. Biz de göze ait konuları işin uzmanına soralım istedik.
Çocuklardan yetişkinlere kadar göz sağlığı ve hastalıklarına ait önemli soruları hocamıza sorduk.

Yedi sekiz yıl önceydi…Hikmet Beyi bir arkadaşımın vesilesi ile dünyaya erken gelen oğlum Haktan Hasan'a üç yaşından itibaren uyguladığı başarılı göz tedavisi ile tanıdım. Mesleğindeki başarısı bir yana; vizyonu, mütevaziliği,öğrencileriyle, hastalarla ve birlikte görev yaptığı meslektaşlarıyla olan iletişimini gözlemledikçe " Beni Türk hekimlerine emanet ediniz" diyen Ata'mızın sözü gelir aklıma.
Bu sözün karşılığı olan değerli gönül insanı Prof. Dr. Hikmet Başmak ile Osmangazi Üniversitesinde yaptığımız röportajla sizleri baş başa bırakıyoruz. Göz sağlığı ve hastalıklarına dair önemli bilgilere kavuşmanız dileği ile...

Şimdiden keyifli okumalar.

 
03.06.2021 00:00
GÖZ HASTALIKLARI UZM.PROF. DR. HİKMET BAŞMAK İLE RÖPORTAJIMIZ
GÖZ HASTALIKLARI UZM.PROF. DR. HİKMET BAŞMAK İLE RÖPORTAJIMIZ
Hüseyin Turhan-(Eskişehirdenhaber.com): Değerli hocam bunca iş yoğunluğunuz arasında bizlere vakit ayırdığınız için teşekkür ederek ilk sorumla başlamak istiyorum. Bize kendinizi tanıtır mısınız? Hikmet Başmak kimdir?
Prof. Dr. Hikmet BAŞMAK: Gerek üniversitem ve gerekse şahsım adına Eskişehirdenhaber.com ailesine bu imkânı verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Eskişehir doğumluyum. İlk-orta ve lise eğitimimi memleketim Eskişehir'de tamamladım. Daha sonra Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 7 senelik tıp eğitimini tamamladım. Sonra 1987 yılında ihtisas için o zamanki adı Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde Göz Hastalıkları ihtisasına başladım. 1991 yılında da göz hastalıkları uzmanı oldum. Daha sonra 1991 yılından itibaren Yardımcı Doçent olarak Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'nde hizmet verdim. 1996 yılında Doçent oldum.  2006 yılında da aynı üniversitemde Profesör oldum ve o günden bu yana da Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı'nda öğretim üyesi olarak hizmetlerime devam ediyorum. Evliyim, eşim Kadın Doğum Uzmanı. İki çocuk babasıyım. Çocuklarımın şu anda birisi 23 yaşında diğeri de 18 yaşında. Büyük olan oğlum Boğaziçi Üniversitesinde Bilgisayar Mühendisliğinde okuyor. Bu sene bitirmek üzere. Küçük oğlum da bu yıl lise son sınıfta okuyor o da üniversite sınavına hazırlanıyor.

Hüseyin Turhan-(Eskişehirdenhaber.com): Ailede hekim olan anne babalar çocuklarını daha çok tıp fakültesine yönlendiriyorlar. Ama gördüğüm kadarıyla sizin ailede böyle olmadı. Neden?
Prof. Dr. Hikmet BAŞMAK: Kendim istemedim açıkçası. Türkiye'deki hekim olma davranışı şu anda çok değişik. Şöyle ki, hekim olmayan camiadan gelen arkadaşlarımız çocuklarını doktor olsunlar diye yönlendiriyorlar. Fakat kendisi hekim olan arkadaşlarımız da çocuklarının doktor olmasını çok fazla canı gönülden istemiyorlar. Çünkü son 20 yıldaki sağlıkta dönüşüm sistemiyle çocuklar verilen çabanın beklenen sonucunu hekimlikte bulmayacak gibi bir izlenime kavuştu. Ben açıkçası çocuklarımın hekim olmasını istemiyorum. Neden diyeceksiniz? Hekimlik hakikaten çok saygın, çok özgün, son derece kutsal bir meslek. Fakat meşakkati çok fazla. Şimdi Türkiye'de şöyle bir olay var. Siz 4 senelik lise eğitiminden sonra eğer hazırlık olan bir yerde ise 7 sene hazırlık olmayan bir üniversitede ise 6 sene okuyarak tıp fakültesini bitiriyorsunuz ve pratisyen hekim olarak mezun oluyorsunuz. Daha sonra devlet sizi 2 senelik mecburi hizmete yolluyor. Bu mecburi hizmet süresince tıpta uzmanlık sınavına girebiliyorsunuz. Fakat Tıpta Uzmanlık Sınavı'nda şöyle bir sıkıntı var. Bu sene son sınava yaklaşık 20 bin kişi girdi ve 2 bin kişi uzmanlık hakkı almaya hak kazandı. Dolayısıyla da %10'luk bir baraj var. Sınava girenlerin hepsi hekim ve Türkiye'nin ilk 10 binine girmiş zeki çocuklar. Siz ilk 10 bine girmiş çocukları tekrar bir elemeye alıyorsunuz ve son derece yıpratıcı ve sıkıntılı bir sınav süreci oluyor. Daha sonra dört senelik bir ihtisas sürecimiz daha oluyor. Dört sene bir ihtisastan sonra devlet sizi bir iki sene daha mecburi hizmete gönderiyor. Dolayısıyla da artık mecburi hizmetimi bitirdim. İşte istediğim yerde çalışabilirim ya da şu hastaneye gideyim dediğinizde de o bölgede kadrolar kapalı, buraya gelemezsiniz deniyor. Dolayısı ile de 35 yaşındaki bir kişi bütün mecburi hizmetini bitirmiş, ihtisasını bitirmiş, hala düzenini kuramamış oluyor. Bu zorluğu gören anne babalar çocuklarını tıp fakültelerine fazla yönlendirmiyorlar diyebilirim.
Hala çok saygın, hala çok güzel ama bu ortamı yaşayan hekim arkadaşlarımız çocuklarının bu eziyete girmelerine sitem ediyorlar. Yani ben açıkçası her iki çocuğuma da hekim olmayın diye birazcık baskı yaptım. Ama neticede biz istiyoruz deselerdi karışmayacaktım.

GÖZ HASTALIKLARI UZM.PROF. DR. HİKMET BAŞMAK İLE RÖPORTAJIMIZ
Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com): Askerlik döneminiz nasıl geçti?
Prof. Dr. Hikmet BAŞMAK: Vatani görevimi Gümüşsuyu Askeri Hastanesi'nde kısa dönem olarak yaptım. Güzel ve keyifli bir dönemdi benim için. Bizler hekim de olsak 2 aylık askerliğimizi er olarak yapıyoruz. Fakat benim gittiğim Gümüşsuyu Asker Hastanesi'nde o dönem göz hekimi yoktu. Orada hem göz hekimi olarak çalıştım hem askerliğimi yaptım. Bir de diğer hekim arkadaşlarım hepsi koğuşta kalırken bizim göz hekiminin orada çok güzel bir odası vardı. Şanslıydım. Duşlu, tuvaletli sanki general gibi ayrı bir odada kaldım.

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com): Özel hobileriniz var mı hocam?
Prof. Dr. Hikmet BAŞMAK: Ben aynı zamanda Eskişehir Kano Dragon ve Su Sporları Kulübü Başkanıyım. İçinde bulunduğumuz pandeminin de olumsuz etkisiyle son 2 yılda bütün spor aktiviteleri iptal oldu.

Tam bu esnada güzel bir anısı geliyor aklına Hikmet hocamızın…Gözlerini odasının penceresinden dışarıya çeviriyor…Bakışları da hayali de uzaklarda…Aradan yıllar geçse de adeta o günleri tekrar yaşıyor gibi heyecanı ses tonuna yansıyor.

2010 yılı başlarında Eskişehir Porsuk'ta dragon yarışları yapılıyor. Dragon yarışlarının Eskişehir'de aktif olarak yapılmasını sağlayan bizim grubumuzdu. Arkadaşlarımızdan birisi bana "Büyükşehir Belediyesi Eskişehir'e dragon tekneleri almış. Biz bunları kullanabilir miyiz?" diye sordu.  O dönemde benim belediye ile olan ilişkilerim iyiydi. Büyükşehir Belediyesinde bu işlerle ilgilenen Tugay Aladağ Bey vardı. Rahmetli oldu. Allah rahmet eylesin. Tugay Beye dedim ki bizler Eskişehir Osmangazi Üniversitesi öğretim üyeleri olarak bu Dragonu yapmak istiyoruz. O da bana "Hocam tabii ki olur ama bize kurumsal kimlikle gelin. Kulüp kurun" dedi. Bizde arkadaşlarla birlikte kulüp kurmaya karar verdik.  Gerekli işlemleri başlattık. Üniversiteden arkadaşlarla birlikte adı "Eskişehir Kano Dragon ve Su Sporları Kulübü" olan kulübümüzü kurduk. Ben hala kurucu başkanım. Bir dönem 50 kişiye kadar ulaştık….
"Orada güzel bir hikâye var…" diyerek devam etti anlatmaya…
Belediye bize Mamuca Gölet'inde çalışma izni verdi. Biz de iş çıkışı hastaneden arkadaşlarla oraya gidiyoruz. Sonra Dragonları suya indirip kendi kendimize çalışma yapıyoruz.
Büyükşehir Belediyesi bizim o çalışmalarımızı görünce "Porsuk çayında yarış yapalım." Diye teklifte bulundu. Zaten dragonların gelme sebeplerinden birisi yarış yapmaktı. Sonra Porsuk'ta dragon yarışlarına katıldık. Orada da güzel bir anımız oldu. Şöyle ki. Bizim arkadaşların bir kısmı çalışmalara gidiyor, bir kısmı işlerinden dolayı bazen gelemiyor. Bir arkadaşımız "ben dümenci olacağım" diye tutturuyordu. Fakat çalışmalara da çok fazla katılamadı. Dragon dediğinizde 5 tane oturma yeri var. Yan yana oturuyorsunuz. Yani 10 kişi kürek çekiyor. Sağlı sollu ön tarafta bir tane davulcu var, en arkada da dümenci. Normalde kişi başı 80 kilodan hesaplarsak 12 kişi yaklaşık 1 Ton yük oluyor. Bizim antrenmanlarda yedi sekiz kişi kürek çekince arkadaşımız dümeni istediği gibi yönlendiriyordu. Yarış Porsuk Çayındaydı. Teknede 12 kişi birden oturduk. Tabi dümene de o ağırlıkla hâkim olmak çok zor. Yan tarafta da avukatlar grubu var. Onlarla yarış halindeyiz. Çok iddialıyız. Sonra küreklere asılmaya başladığımızda tekne ilk önce Porsuk'un kenarındaki duvara doğru gitti. Duvara gidiyoruz derken bizim arkadaş dümeni diğer tarafa çevirdi. Bu sefer avukatların yanına doğru çıktık ve biz böyle yalpalarken avukatlara yandan vurduk. Avukatlar devrildi. Hepsi suya serpildiler. Bizde iddialıyız ya. Ne yapacağız? Arkada belediyenin kurtarma ekipleri var. Biz yarışa devam ettik. Yapacak bir şey yok.  Kürekleri çekerek finişe vardık. Fakat finişe vardığımızda bize "Siz niye kürek çektiniz? Zaten yanınızdaki tekneye vurduğunuz için diskalifiye oldunuz." dediler. Ondan sonra arkadaki belediyenin ekipleri avukatları sudan çıkardı.
Sonra bizim olduğumuz yere geldiler. Ama avukatlar bize çok kızmışlar. Bunlar hem doktorlar, bize vurdular hem de kaçtılar. "Böyle doktorluk mu olur?" Diye sitem ettiler. Neyse biz özür diledik sonuçta isteyerek olmadığını söyledik.  Şimdi o gün de ben hem yarışçıydım hem de organizatör pozisyonundaydım. Yanımızda o zamanlar Odunpazarı Belediye Başkan Yardımcısı Kazım Kurt Bey ve hanımı var. Yarışa katılanlara ödül veriyorlar. Meğer Kazım beyin oğlu ve kızı da suya düşen sporcuların içerisindeymiş. Neyse Kazım Bey ve hanımı üçümüz yürüyoruz. Kazım Beyin hanımı bana dönerek "Çocuklar çok sinirlenmiş. Sizlere kötü sözler söylemişler kusura bakmayın." O zamana kadar Kazım Bey'in çocukların orada olduğunu bilmiyordum. Ben tabii mahcup oldum. Neyse işin en güzel tarafı akşam evde oturuyoruz. Biraz da moralimiz bozuk tabi. Arkadaşlardan birisi telefon açıp "Hikmet biz ulusal kanallara çıkıyormuşuz. Haberin var mı?" dedi.
Heyecanla devam etti anlatmaya…
"Eyvah dedim" yandık! Diyecekler ki doktorlar, avukatlara yarışmada çarptılar, suya düşürdüler ve kaçtılar! Bu nasıl doktorluk, bunlar nasıl doktorlar? Sonuçta böyle bir şey olabilir diye aklımdan geçirdim. Neyse olan olmuş dedim hemen açtım televizyonu altyazı geçiyor! Flaş… Flaş… Flaş… "Eskişehir'de bozkırda 2 tekne nasıl çarpıştı?" Birazdan…Onu görünce rahatladım. Neden? Çünkü haberciler, gazeteciler bizim öbür tekneye çarpışımızı güzelce haber yapıp televizyonlara servis etmişler. Ana haber bültenlerinde flaş haber olduk. Sporcuların suya saçılmaları hepsi espritüel olarak haber yapılmış. "Eskişehir'de bozkırda iki teknenin çarpışması" diye ilginç haber olarak görüldü. Tabii bu olay Belediyenin çok hoşuna gitti. Çünkü Eskişehir reklamı yapılmıştı.
Anılar çok…
Tam bu esnada o zamanki Eskişehir Gençlik Spor İl Müdürü Süleyman Arduç ile arasında geçen bir anısını da paylaştı Hikmet Hocam…
O zamanlar tekneleri olmayınca suda değil de karada aylarca yapılan antrenmanları anlattı uzunca…Süleyman Arduç Beyin karada yapılan antrenmana tatlılarla gelmesi…Sonrasında 50 bin TL ödenekle aylar süren tekne alma macerası… güzeldi.
İnternetten araştırıp taa Çin'den bir firma bulup tekne siparişi vermesi ve o teknelerin gümrüğe gelip teslim alma macerasını anlatması güzeldi.
Tekneler uzun bir aradan sonra geldi gelmesine de bu sefer karşısına antrenör sorunu çıktı. Zorlukları tek tek aşarak geçti o günler…

GÖZ HASTALIKLARI UZM.PROF. DR. HİKMET BAŞMAK İLE RÖPORTAJIMIZ
Şu sözleri etkiledi beni… "Halen 6 tane teknemiz var. O tekneler de çalışır vaziyette. Ama bu sene muhtemelen dernek statüsünde bulunan kulübü ya Belediye'ye devredeceğim ya da kapatacağım. Tekneleri de muhtemelen bir başka kulübe devredeceğim."

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com): Hekimliğinize gelelim. Hayaliniz miydi doktor olmak?
Prof. Dr. Hikmet BAŞMAK: Açıkçası hayalimdi. Liseyi bitirdiğim dönemde hekim olmak çok ayrıcalıklı bir şeydi. Ben mühendis de olabilirdim. Bizim dönemimizde Tıp Fakültesi en yüksek puanla öğrenci alıyordu. Halen öyle. Ben de o sene üniversite sınavında Türkiye 650.si olmuştum. Başarılı bir öğrenciydim. Bana nereyi seçeceksin dedikleri olmuştu. Biraz da çevrenin etkisiyle hekimliği seçtim diyebilirim. İyi ki de seçmişim. Bulunduğum konum beni her açıdan tatmin ediyor.

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com): Göz Hastalıklarının başlıca belirtileri nelerdir hocam?
Prof. Dr. Hikmet BAŞMAK: Gözümüz görmemizi ve dış dünyayla ilişkimizi sağlayan en önemli organımız. Bizim dış dünyayla olan ilişkimizin yaklaşık %90'nını görme organı gerçekleştirir. Dolayısıyla görmede en ufak bir azalma en önemli hastalık belirtisidir. Bu gözün önündeki saydam tabaka olan korneanın bulanıklaşmasından onun arkasında olan göz merceğinin topaklaşması ve halk arasında "katarakt" denilen hastalığın gelişmesi ile olabilir. Ya da ışığı algılayan retina tabakasının, gözü bir fotoğraf makinesi gibi düşünürsek, film tabakasının bozulması olarak düşünebileceğimiz retina tabakasının bozuklukları görme hastalıklarına yol açabiliyor. Bu tabii ki en önemli bulgu. Bunun dışında göz kapaklarında kızarıklık, ödem, çapaklanma gözün beyazındaki kızarıklık bunların hepsi göz hastalıklarının belirtisidir. Ayrıca gözün fazla uyarılmasında yanma, ağrı da hastalık belirtileridir.

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com): Çocuklarda miyopi yapan sebepler nelerdir? Covid zamanı karantinada risk arttı mı?
Prof. Dr. Hikmet BAŞMAK: Kesinlikle arttı. Son 5-6 senedir anne babalara çocuklar açık havada vakit geçirsinler diye önerilerde bulunuyoruz.  Neden? Çünkü açık havada vakit geçirdikleri zaman çocukların bakış mesafeleri hep uzağa oluyor. Ayrıca dış ortamdaki ışık miktarı bizim için çok önemli. Ofis ortamındaki ışık miktarı kabaca 250 lüx. Ama dışarısı güneşli ve parlak ışıktaki ışık miktarı yaklaşık 75 bin lüx. Arada yaklaşık 3 bin kat fark var. Özellikle gelişmekte olan göz, dışarıdaki o güneş ışığını istiyor. Yani çocuk gözlerinin sağlıklı gelişebilmesi için dışarıdaki o kuvvetli ışığı algılaması lazım. Ama zamanımızdaki çocuklar hep kapalı ortamda, kutu gibi evlerde vakitlerini geçirmekteler. Yeterli ışığı alamayan, kısa mesafeye bakan çocuklarda miyopi fazlasıyla gelişmekte. Pandemi döneminde gerek anne babalara ve gerekse çocuklara şunu söylüyorum. Televizyon ve telefonlardan uzak kalsınlar derken pandemi döneminde bilgisayardan ders çalışır oldular. Burada bilgisayar bulamayanlar tabletten onu da bulamayanlar cep telefonundan ders çalışır oldular. Bize muayeneye gelen çocuklara soruyorum. Dersleri nerden izliyorsunuz? Aldığımız cevaplar yarısından çoğu telefondan izledikleri. Bu durum hem çocuk fizyolojisi açısından hem de miyopi açısından son derece zararlı bir durum.

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com): Hocam tam bu noktada röportajımızı okuyan anne babalara tavsiyeleriniz nelerdir?
Prof. Dr. Hikmet BAŞMAK: Çocuklarda miyopi gelişmemesi için en önemli birinci husus, günde 2 saat, haftada en az 15 saat olmak üzere açık havada çocuklarının vakit geçirmesini sağlasınlar. Yaz kış bu şekilde olmalı. İkincisi çocukların loş ışıkta vakit geçirmelerini ve ders çalışmalarını istemiyorum. Muhakkak evde gündüz perdeler açık olsun. Cam kenarında çalışsınlar. Geceleri de mümkünse masa lambası olacak şekilde kuvvetli ışık altında ders çalışsınlar istiyorum. Dün bir çocuk geldi. Ders çalışırken yaklaşık 25-30 cm mesafeden çok fazla eğilerek ders çalışıyor. Ve de kafayı eğerek çalışıyor. Deftere yakın olan göz daha fazla miyopi olmuş. Diğeri daha az. Masayla arasına en az 40 cm mesafe koysunlar. Aileler buna dikkat etsinler. Bunu yapamıyorlarsa önlerine 40 cm.uzunlukta bir cetvel koysunlar mesafeyi böyle ayarlasınlar. Mümkün olduğunca cep telefonundan uzak dursunlar. Baktıkları ortam ne kadar yakın olursa o kadar miyopi oluyorlar. Pandemi süresince mümkünse bilgisayardan derslerini izlesinler. Eğer bu mümkün değilse tablet kullansınlar. Cep telefonunda canlı dersleri izlemek göz sağlığı açısından çok riskli. Bir dönem hükümetimizin tablet dağıtımı vardı. Bu hem eğitimin sağlığı açısından hem de göz sağlığı açısından olmazsa olmaz bir husus.

GÖZ HASTALIKLARI UZM.PROF. DR. HİKMET BAŞMAK İLE RÖPORTAJIMIZ
Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com): Hocam yıllar önce hiç unutmam bana şöyle bir cümle kullanmıştınız. "Öyle bir zaman gelecek ki sınıftaki her iki öğrenciden biri gözlük takacak, dahası her geçen yıl bu sayı katlanarak artacak" demiştiniz. Şu anda size gelen hasta profiline baktığınızda bunun gerçek olduğunu söyleyebilir misiniz?

Prof. Dr. Hikmet BAŞMAK: Kesinlikle söylerim. Bugün muayeneye gelen öğrencide bir yılda 1,5 numara artış var. Bu çocuk henüz 8 yaşında. 5 diyoptri. Eğer bu şekilde artış devam ederse bu çocuk 20 yaşına geldiğinde -15    -20 değerleri bulacak. Son derece sıkıntılı bir durum. Biraz önce konuştuğumuz elektronik oyuncaklar tablet, telefonların devreye girmesi pandemi sürecinde dışarıya çıkamama sebebiyle miyopi oranında bana göre ciddi artışı beraberinde getirdi. Sadece ülkemizde değil tüm dünyada böyle bir trend var. Şu anda ülkemizde popülasyonun yaklaşık 4'te 1 'nin miyopi olduğu düşünüyoruz. Ama 2050 yılında bu oranın yarı yarıya olabileceğini projeksiyon ediyor arkadaşlarımız. Yani 2050 yılında her iki kişiden birisi miyopi olacak. Şunu da belirtmem gerekiyor. Miyopi ile başka hastalıklar da gelebiliyor. En önemlisi retina hastalıkları, glokom vb. Dolayısıyla miyopi popülasyonunun fazla olması bir halk sağlığı problemi olacak zaman içinde. O sebeple ciddi tedbirler alınması gerekiyor. Bunun Sağlık Bakanlığı tarafından titizlikle ele alıp vurgulanması gerekiyor. Bununla ilgili kamu spotları yapılmalı. Burada şunu da belirtmek gerekiyor miyopi olan anne babanın çocuklarında miyopi olma ihtimali 5 kat fazla. O sebeple miyopi olanların birbirleriyle evlenmesinde bu husus önemli. Miyopi olanlarda yaş ilerledikçe 50-60 sonrası başka hastalıkların çıkması artıyor.

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com): Hocam bahar mevsimindeyiz. Halk arasında bu mevsimde göz nezlesi olarak bilinen bir hastalık çeşidi var. Tedavi yöntemleri nelerdir?
Prof. Dr. Hikmet BAŞMAK: Göz nezlesine en çok sebep polenler. Bu polenlerden ciddi oranda alerji görüyoruz. Burada birinci korunma yöntemi olarak güneş gözlüğü kullanılmalı. İkincisi güneş ışığı çocuklarda çok ciddi irritasyona ve semptomlara yol açıyor. Hem sulanma hem de kızarıklık tarzında. Alerjili çocuklarda muhakkak siperlikli şapka ve güneş gözlüğü kullanmalarını öneriyoruz. Alerjileri varsa çocukların göz damlaları ile bunun giderilmesi gerekir. Göz damlaları sadece çocuklarda etkili oluyor. Bu noktada her aileye söylediğim çocuğun elinin gözüne gitmemesi gerektiği. Hiç kimsenin eli gözüne gitmeyecek. Neden?  Gözümüzün önündeki kornea tabakası yaklaşık 500 mikron ince bir yapı. Bu ince yapı bizi bir ömür boyu taşıyor. Çok sağlam bir doku aslında. Çocuk 7-8 yaşlarda gözünü her kaşıdığında oradan birkaç tane tel koparıyor. Bir senede bir şey olmuyor. Ama 10-15 sene sonra ya da 20'li yaşlara geldiğinde bizim "keratokonus" dediğimiz hayat kalitesini bozan görme kalitesini etkileyen bir hastalıkla karşılaşıyor. Bu hastalığı gözlükle düzeltemiyoruz. Ya sert kontak lens kullanmak gerekiyor ya da ileri aşamalarda ise kornea nakline kadar gidebiliyor. Böyle bir durumla karşılaşmamak için alerjisi olan çocukların iyi tedavi edilip ellerini gözlerine götürüp kaşımamaları gerekiyor. Aileler çok dikkatli olmalı.

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com): Şöyle bir soru sorsam. En çok yaptığınız göz ameliyatı nedir?
Prof. Dr. Hikmet BAŞMAK: Şu anda daha çok çocuk göz hastalıklarıyla ilgileniyorum. Ama en çok yaptığımız ameliyat katarakt ameliyatı diyebilirim. 60'lı yaşlardan sonra çok sık gözleniyor. Halk arasında yaşlılık hastalığı olarak bilinir ama yeni doğandan 80-90 yaşlara kadar her yaş ve her dönemde görülen bir hastalık. Bunun dışında şaşılık ameliyatlarını sık yapıyoruz.

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com): Yeni doğan bebeklerde görülen göz hastalıkları nelerdir? Ne kadar sıklıkla çocukları hastaneye götürmeliyiz?
Prof. Dr. Hikmet BAŞMAK: Çocuk ilk dünyaya geldiğinde hekim arkadaşlar ciddi bir göz sorunu var mı? diye bakıyorlar inceliyorlar. Sonrasında bizler göz hekimleri olarak 1 yaşında çocukları görelim istiyoruz. Çünkü 1 yaşında gördüğümüz bir problem var ise onun çözülmesi son derece önemli. Çocuklar yeni doğduklarında yürümeyi, konuşmayı bilmiyorlar. Aynı zamanda görmeyi de bilmiyorlar. Bu da diğerleri gibi sonradan öğrenilen bir durum. Eğer erken dönemde hastalık var da saptanamaz ise göz tembelliği dediğimiz durum ortaya çıkıyor. Bunu da ne kadar erken yakalarsak o kadar iyi tedavi ediyoruz. Geç kalınırsa tedavisi de güçleşiyor.1 ve 3 Yaş ile okul öncesi dönemde mutlaka göz muayenesi öneriyoruz. Son olarak şunu da ifade edeyim. Biz Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Kliniği olarak en çok ilgilendiğimiz bir hastalık grubu da prematüre retinopatisi. Erken doğan bebeklerde görülüyor. Yani 32 haftanın altında doğan bebeklerde çok ciddi göz problemleri olabiliyor. Eğer bu problemi zamanında yakalayamaz isek bu çocuklar hayata görme özürlü olarak devam ediyorlar. Bu herkes için ciddi bir travma meydana getiriyor. Bu hastalık teşhisi konulduğundan itibaren 72 saatlik bir süre var önümüzde. Eğer bu sürede müdahale edilmezse görme yeteneğini kaybediyor çocuklar. Son derece önemli ve hassas bir durum. Böylesi çocukları çok ciddi takip ediyoruz. Şu anda bizim kliniğimiz her açıdan Türkiye'ye örnek. Her türlü göz tedavilerini yapıyoruz. Türkiye'nin her yerinden bize hasta geliyor. Trabzon'dan, Erzurum'dan, Diyarbakır'dan, Ankara'dan bazen İstanbul'dan bebekleri tedavi için bize sevk ediliyorlar. Tedavileri uygun bir şekilde yapılıyor. Göz kliniğindeki diğer hekim arkadaşlarımızla birlikte bu çalışmayı başarıyla sürdürüyoruz.

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com): Göz teması ile Covid-19 virüsünü kapmak mümkün müdür?
Prof. Dr. Hikmet BAŞMAK: Gözyaşında Covid-19 virüsü bazı çalışmalarda gösterilmiş. Gözlük takanlarda virüs bulaşma oranının biraz daha az olduğu görülüyor. El-göz teması ile bulaşan çok hastalık var. El-yüz teması da diyebiliriz. Bu virüsler de bu şekilde. Dikkat etmemiz lazım.

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com): Çalışma ortamında göz sağlığı için nasıl ışık tercih edilmelidir? Gece aydınlatması nasıl olmalı?
Prof. Dr. Hikmet BAŞMAK: Çalışma ortamında kuvvetli aydınlatmayı her zaman öneriyorum. Gün ışığı olabilir. Çünkü dışarısı mavi ışık. Mavi ışık vücudumuzun uyanmasını sağlayan bazı hormonları tetikliyor. Dolayısıyla beyaz ve gün ışığı çalışma ortamında olabilir. Gece evlerde kesinlikle sarı ışık öneriyorum. Neden? Beyaz ışıkta geceleri zararlı olabilecek mavi ışık da var. Mavi ışık vücudun uyanık kalmasını sağlıyor. Bilgisayarlarda da cep telefonlarında da fark edebiliyoruz, uyarı veriyor. Gece moduna alınması ile ilgili olarak. Gece moduna alınca mavi ışığı kesiyor. Bu şu demek. Akşam oldu kendimi uykuya hazırlamam gerekiyor demektir bir anlamda. Evlerde beyaz ışık olunca uykunun gelme vakti biraz daha azalıyor. O yüzden evlerde ve evlerdeki çalışma ortamlarında kesinlikle sarı ışığı öneriyorum.
Şunu da belirteyim sokaklardaki aydınlatmalar bizim çocukluk dönemimizde beyaz ışıktı biliyorsunuz. Sonradan sarıya döndü. Neden böyle olduğunu düşündünüz mü? Beyaz ışıkta mavi ışık fazla. Mavi ışığın ultraviyole kısmına karşı kayan kısmı fazla. Sokaklardaki aydınlatmanın sarı ışık olma sebebi bitkilerin de uykuya ihtiyacı olduğu için. Bitkiler beyaz ışık olduğunda gece gündüz hep foto sentez yapmaya çalışacaklar. Aynı insan vücudunda olduğu gibi bitkilerinde uykuya ihtiyacı var. O sebeple cadde sokak aydınlatmaları sarıya döndürüldü.

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com): Değerli hocam yakın görmeyi lazerle düzeltmek isteyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Prof. Dr. Hikmet BAŞMAK: Yakın görememenin lazerle düzeltilmesi teorik olarak mümkün. Ama 2-3 senelik fayda sağlıyor. Kendi arkadaşıma ve yakınlarıma bu ameliyatı kesinlikle önermiyorum. 40'lı yaşlardan sonra da önermiyorum. Ama bunun için siz büyük şehirlerde kliniklere giderseniz hemen sizi ameliyat yapalım derler.
İşin ekonomik boyutu çok daha farklı. Neden önermiyorum? Bir kere normal korneanın şekli bozuluyor. En fazla birkaç sene hafif rahatlama sağlıyor. Daha sonra tekrardan yakın görememe şikayetleri devam ediyor. Yakını görememe için hastanelerde önerilen 40'lı yaşlardan sonra erken katarakt ameliyatı. Bu da kesinlikle kaçınılması gereken bir durum. Bu bizim kliniğimizin ve de üniversitemizin genel stratejisi. Biz karşımızda 50 yaşında bir Hüseyin Bey'i gördüğümüzde sizin 80'li yaşlarınızdaki durumunuzu da düşünüyoruz. Gözlük verirken tedavi ederken 3-5 ayı değil 30-40 yılı düşünmek durumundayız.
Dolayısıyla da 50 yaşında katarakt ameliyatı yaptığımda o mercek gözde 40 sene daha kalacak. İnsan yapısı bir mercek ve normalde fizyolojik olmayan bir yere koyuyorsunuz. O merceğin size zaman içerisinde bir kısım problemler çıkartma ihtimali artıyor. Halbuki şu anda yakın gözlüğünüzü taktığınızda her şeyi güzel görüyorsunuz. O zaman bu ameliyata gerek yok diye düşünüyoruz.

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber): Hocam neler göz tembelliğine yol açar?
Prof.Dr.Hikmet Başmak : Göz tembelliği hayatın ilk 6-7 yaşlarında karşımıza çıkan bir olay. İlk 6- 7 yaşında oluşup tedavi edebildiğimiz bir hastalık.  Aslında göz tembelliği dediğimizde tembel olan göz değil. Tembel olan veya çalışmayan kısım beyin. Çünkü görme olayı beyinde gerçekleşiyor biliyorsunuz. Beynin sağlıklı gelişebilmesi için net görmeye ihtiyacı var. Net görmeyi bozan her şey göz tembelliği yapar.

Hüseyin Turhan: Burada araya girmek zorundayım. Röpörtajımızı okuyan 0- 6 yaş arasındaki çocuk sahibi anne babalar çocuklarında göz tembelliği olduğunu nasıl anlayacaklar?
Prof.Dr.Hikmet Başmak : Birincisi çocukta göz kayması varsa, şaşılık varsa. İkincisi gözünde bir beyazlık fark ediliyorsa ya da farklı bir renk algılanıyorsa özellikle bu fotoğraf makinelerinde çekilen fotoğraflarda bir göz kırmızı parlıyorsa en yakın göz hekimine gidilmelidir. Gözün ön saydan tabakasında bir matlık varsa. Bulanıklık varsa, göz kapak düşüklüğü varsa, televizyona çok yakın duruyorsa göz hekimine müracaat etsinler. Bir yaşında çocuklarını göz muayenesinden geçirirlerse sorun büyük oranda ortadan kalkmış oluyor onu da belirteyim.

GÖZ HASTALIKLARI UZM.PROF. DR. HİKMET BAŞMAK İLE RÖPORTAJIMIZ
Hüseyin Turhan: Hocam gözlük numarası sürekli büyüyen çocuğa nasıl önlem alınmalıdır?
Prof.Dr.Hikmet Başmak : Aslında gözlük numarası büyüyor ama burada gözün optik sistemi değişiyor. Dolayısıyla da bu büyüme periyodu içerisinde yani 20 yaşına kadar gözlük numarası değişebiliyor çocuklarda. Bir işte çok yakın çalışmayacak. Biraz önce konuştuğumuz gün ışığı olayında haftada 15 saat, günde 2 saat gün ışığında vakit geçirecek. Elektronik oyuncaklarla çok fazla vakit geçirmeyecek. Bir ekran ne kadar küçük olursa miyopi geliştirme ihtimali o kadar fazla. Ama kesinlikle cep telefonuyla vakit geçirmesinler Telefonu sadece konu

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com):  Hocam özellikle gençlerde lens kullanımı son yıllarda çok arttı. Gözlük kullanmıyorlar ve lens kullanıyorlar. Bunun için neler söylersiniz?
Prof.Dr.Hikmet Başmak: Kontakt lensleri ben kendim de kullanıyorum. Özellikle spor yaparken ya da farklı bir aktivasyon içerisindeysem. Herhangi bir zararı yok. Sadece bazı gözlükçüler ve halk arasında yanlış bir inanış var. Aylık kontakt lens denilen bir tabir var. Kontakt lens takıp 1 ay boyunca gözünden çıkarmayan hastalarımız oluyor. Bunu kesinlikle önermiyoruz. Kontakt lensi hijyenik şartlarda ve bizim önerdiğimiz koşullarda kullanıyorsanız istediğiniz kadar kullanın. Bunu kesinlikle öneriyoruz ama sabah takıp akşam çıkartmak tarzında. Sabah takıp akşam çıkarıyorsanız kontakt lensi kullanın. Bunu herkes için öneriyoruz sadece hijyenine dikkat edecek, temizliğine dikkat edecek ve söylediğim sabah takıp akşam akşam çıkartma işini yapacak.
Eğer bir kişi sabah takıyorum, bir ay sonra gözümden çıkarıyorum dediğinde kesinlikle problem çıkma ihtimali yüksek. Kesinlikle böyle bir şeyi biz göz hekimleri olarak önermiyoruz.

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com): Hocam röportajımızın sonlarına doğru yaklaşıyoruz. Aklıma gelmişken sormak istedim. Unutamadığınız bir anınız var mı?
Prof.Dr.Hikmet Başmak:  Var elbette. En son bir hastam geldi. Küçükken göz tedavisini yaptığımız bir hastamızdı. Büyümüş ve 26 yaşında subay olup mesleğine başlamış. Biz kendisini 1 yaşındayken şaşılık ameliyatı yapmıştık. Şaşılık ameliyatı olan bir kişinin subay olma ihtimali çok düşük biliyorsunuz. Çünkü şaşılıkla birlikte değişik gözlük ihtiyaçları var. Geçtiğimiz günlerde ziyaretime geldi. Üzerinde subay kıyafetiyle. Sonra muayenesini yaptık. Çok ciddi bir problemi yok. Biraz da teşekkür etmek için geldi. Ben de onu görünce açıkçası çok duygulandım ve çok mutlu oldum. Neden? Normalde o çocuğun hayatını kurtarmışım. Zamanında ameliyat olmazsa tedavi olması, hiçbir şekilde subay olma ihtimali yoktu. Ama onu subay yapabilmişiz bu da beni çok mutlu etti.

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com): Hikmet hocam, yakın zamanda üniversite sınavları olacak. Tıp Fakültesini tercih edecek öğrencilere neler tavsiye edersiniz? Şunu da ilave edeyim göz branşını tercih edecek doktorlarımıza neler önerirsiniz bir akademisyen olarak?
Prof.Dr.Hikmet Başmak:  Hekimlikte bütün branşlar tabii ki çok değerli. Çünkü insanın hastalığı nerdeyse canı da da orada biliyorsunuz. Dolayısıyla bütün branşlar çok çok değerli. Ama göze girmek tabii şu anda Türkiye şartlarında çok daha zor. Neden? Biraz önce TUS sınavından bahsettik. TUS sınavında eğer 15 bin kişi içerisinde ilk 200'e, ilk 250'ye girebilirseniz göz hekimi olma şansınız var. Onun dışında biraz daha düşük puan aldıysanız bunu kaybediyorsunuz. Tabii göz uzmanlığı çok farklı ve çok keyifli bir branş. Neden? Bir kere işin tıbbi boyutu var. Gözlük veriyorsunuz, bir kısım medikal hastalıklarını tedavi ediyorsunuz. Çünkü gözün pek çok ilaçla tedavi edilen hastalığı var. Ama asıl güzel tarafı cerrahi yapıyorsunuz. Ama cerrahi yaparken de mikroskop kullanıyorsunuz. Dolayısıyla sizin yaptığınız cerrahiyi özel eğitim almayan hiçbir kimse yapamıyor ve çok ciddi teknolojik aletler kullanıyorsunuz. Mesela katarakt ameliyatı halk arasında çok kolay. Çok basit yapılan bir ameliyat olarak bilinir. Ama o kadar teknolojik ameliyat ki bizim merceği koyduğumuz bir zar var. Gözün arka kapsülü dediğimiz bu arka kapsülün kalınlığı 15 mikron yani 2 tane kırmızı hücreyi üst üste getirdiğinizdeki kalınlığı bizim arka kapsülün kalınlığı. Bu ameliyat sırasında bu zar patladığında ameliyatın büyüsü bozuluyor. Merceği koymakta çok zorlanıyoruz. Dolayısıyla da hani her ameliyat çok basittir, 5 dakikada olur, 10 dakikada olur tarzında düşünmemek lazım. Bu ameliyat gibi her ameliyatın bir getirisi de var, götürüsü de var. Tabi bu cerrahiyi yapabilmek hekime ayrı bir tatmin, ayrı bir haz veriyor. Ayrı bir zevk veriyor ama bir o kadar da stres veriyor. Çünkü gözün içerisine girip ameliyat yapıyoruz. Göz hekimi olmak hakikaten çok ayrıcalıklı bir duygu.

Hüseyin Turhan (Eskişehirdenhaber.com) :  Hocam son iki sorum kaldı. Profesör Doktor Hikmet Başmak'ın bir günü nasıl geçer? Diğer sorum da Eskişehirdenhaber.com sitemiz okuyucularına tavsiyeleriniz nelerdir?
Prof.Dr. Hikmet Başmak:  Bir üniversite ortamında öğretim üyesi olabilmek benim için çok ayrı bir gurur, ayrı bir keyif, ayrı bir zevk. Neden? Bir kere öğrencilerle hep bir aradasınız ve öğrencilere sürekli farklı bilgiler verebiliyorsunuz. Bunu tıp fakültesi seviyesinde tıp fakültesi öğrencilerine vermek hakikaten keyifli. Ben bu işten zevk alıyorum. Aynı şekilde asistan arkadaşların da eğitimi bizim için önemli. Dolayısıyla Osmangazi Üniversitesi Göz Hastalıklarından uzman olan asistan hekimlerimiz bütün Türkiye'de hem öğretim üyesi olarak hem de başarılı birer göz hekimi olarak hizmet vermekteler. Şu anda 60'a yakın uzman vermiş durumdayız. Eskişehir Göz Hastalıkları branşı olarak. Tabi bunların bütün Türkiye'ye yayılmış olması ve oralarda hem öğretim üyesi olarak hem uzman hekim olarak hizmet veriyor olmaları bize ayrı bir keyif veriyor.

GÖZ HASTALIKLARI UZM.PROF. DR. HİKMET BAŞMAK İLE RÖPORTAJIMIZ
(Hüseyin Turhan: Görüşüyor musunuz bu öğrencilerinizle?) Hepsiyle diyaloğumuz devam ediyor. Ayrı gruplarımız var. Onlar işte sıkıntı hissettiklerinde bizi arıyorlar danışıyorlar. Ya da bayramlarda hâl hatır sorma şeklinde devam ediyor.
Sabah sporu yapmaya çalışıyorum. Açıkçası ben bütün sporları seviyorum ama şehirde bir işim olduğu zaman şehirdeki bütün işlerimi bisikletle halletmeye çalışıyorum. Havanın yağışlı olmadığı her ortamda yaz kış bisiklet kullanmayı istiyorum. Fakat Eskişehir'de şöyle bir sıkıntımız var. Eskişehir yolları özellikle çok dar biliyorsunuz. Taşıt yolundan bisiklet kullanmak tabi çok sıkıntılı, riskli ama yine de Eskişehir'deki şehir merkezindeki bütün işlerimi bisikletle yapmaya çalışıyorum. Bu bana hem keyif veriyor hem de bir şekilde sportif olmamı sağlıyor. Bundan sonra çocuklarımla birlikte dağ sporu özellikle bir grup doktor arkadaşımla hafta sonları trekking tarzında yürüyüşler yapıyoruz. Buna da katılmayı seviyoruz. Bunu da yaz kış devam ettirmeye çalışıyoruz. Onun dışında yazın özellikle yüzme sporunu mümkün olduğunca yapmaya çalışıyorum. Kışın kayak yapmayı seviyoruz. Buna ailecek çocuklarla birlikte gitmeye çalışıyoruz. Mümkün olduğunca sportif olmaya çalışıyorum. Sabahları 7 civarı kalkıyorum, 10-15 dakika kadar haftada iki gün yapabiliyorum ama bazen yapamıyorum. Duruma göre değişiyor. Ufak ağırlıklarla spor yapmaya çalışıyorum. Eşimle birlikte haftada 2 -3 gün yürüyüş yapmaya çalışıyoruz.

Üniversitede gün içerisinde bir taraftan hasta bakılıyor, bir taraftan stajyer eğitimi oluyor. Bir taraftan asistan eğitimi oluyor. Dolayısıyla da üniversite içerisinde sabah başladığınızda yoğunluktan olsa gerek öğlen nasıl oluyor bunu pek anlamak mümkün olmuyor. Yoğun bir hasta ve eğitim temposu var. İkisini bir arada götürmeye çalışıyoruz.

(Hüseyin Turhan- Bu pandemi döneminde bizler de izliyoruz hocam. Siz sağlıkçılarımız ve ülkemiz zor şartlarda bütün dünyada bir mesele)
Şimdi şöyle söyleyeyim. Bir kere maske mesafe kuralına kesinlikle uymamız lazım. Bizim Eskişehir Göz Hastalıkları Polikliniğinde yaklaşık 30 personel olarak çalışıyoruz. Bu doktor arkadaşlar, hemşire arkadaşlar, sekreter arkadaşlar, yardımcı destek personeli arkadaşlar ve biliyorsunuz göz muayenesi son derece yakın yapılan bir muayene. Bu süreç içerisinde hiçbir arkadaşımız, Covid-19 hastalığına yakalanmadı.

Hüseyin Turhan- Tedbirleri sıkı aldığınızdan mı?
Elbette tedbirler aldık ama sadece maskenin bizi koruduğunu düşünüyorum. El temizliği de önemli.
Ama biz açıkçası göz kliniği olarak Covid-19 hastası olmamamızın sebebini büyük oranda maske takmaya bağlıyoruz.

Hüseyin Turhan-Hasta muayenesine bu süreçte ara verdiniz mi yoksa devam mı ettiniz?
Prof.Dr. Hikmet Başmak :  Tıp Fakültesi olarak Covid-19 hastalığı öncesi ve sonrası çalışma tempomuzda hemen hemen hiç değişiklik olmadı. Yani herkes evine kapandı, Bir kısım karantinaya alındı vs. Ama biz tıp fakültesi olarak sürekli çalıştık. Çalışma tempomuzda hiçbir değişiklik olmadı. Sadece bir ara ameliyatların hepsi iptal oldu. Fakat o dönemde de normal poliklinik hizmetlerine devam ettik. Yalnızca hasta gelişi o dönemde biraz azaldı. Ama şu anda mesela hasta yükümüz neredeyse 1,5 kat arttı. Çünkü geçtiğimiz dönemde tedavi olamayan hastalar bir anda hepsi gelmeye başladılar. Şunu söyleyeceğim. Bütün bu kısmi ve tam karantinaya rağmen, evden çıkma yasaklarına rağmen muhtemelen Eylül ayında tekrar bir yasakla karşılaşırız diye düşünüyorum. Çünkü bir kısım plansız serbestleşmeler ve de bir kısım eğitimsiz davranışlar yüzünden COVID-19 Türkiye'de biraz daha uzun sürecek. Öyle gözüküyor. Aşılamada da ufak tefek aksaklıklar var. Her halükârda hastanelerde hizmet devam ediyor. Çok acil ameliyatlar zaten hiç kesilmedi.
Pek çok hastamız kapanma döneminde gelemedikleri için görmelerini kaybettiler. Halbuki biraz önce bahsettiğimiz bu gözün içerisine yapılan iğneler var. Ayda bir iğne yaptığımız bir hasta grubu var. O hastaların özellikle de yaşlı grubun "Biz dışarı çıkamadık." diye görmelerini kaybederek geri geldiklerini gördük. Onlar tabii bizim için üzücü oldu. Görme gittikten sonra bir daha geri gelmesi çok zor.

Zamanında yakalayabiliyorsak görmeyi kurtarabiliyoruz. Geç kaldığımızda bir daha kurtaramadığım göz hastalıkları epey fazla. O yüzden en ufak bir sıkıntıda gerek şehir hastanesi olsun gerek üniversite hastanesi olsun başvuruda bulunsunlar. Geç kalmasınlar. Çünkü biz her türlü pandemi koşulunda hizmet vermeye devam ediyoruz.
Son olarak Eskişehirdenhaber.com sitesi okuyucularına sağlıklı günler diliyorum. Bana bu fırsatı verdiğiniz için Hüseyin Bey size çok teşekkür ediyorum.

 
Yorumlar
İlhami GÜNEŞ
Gözden ırak gönülden yakın dostlara selam olsun sağlıklı günler dilerimmm
Yorumlarınızı paylaşın

--














logo

   E-posta: bilgi(@)eskisehirdenhaber.com
Tüm hakları Eskişehirden Haber adına saklıdır: ©2019-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.
Mobil uyumlu haber yazılımı: www.eticaret.com.tr