HOŞGELDİNİZ! BUGÜN 05 MAYIS 2024, PAZAR





PROF.DR.MUZAFFER METİNTAŞ İLE RÖPORTAJ (1.BÖLÜM)

Kıymetli okuyucular, bu ay ki röportaj konuğumuz Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muzaffer Metintaş.
Mesleğindeki başarısı, yetiştirdiği binlerce hekim,yazdığı kitaplar, makaleler var ama; vizyonu, mütevaziliği, yaşama bakış açısı, öğrencileriyle, hastalarıyla ve birlikte görev yaptığı meslektaşlarıyla olan iletişimini tarif etmek zor. Tanıyanlar bilirler.
08.01.2022 11:05
PROF.DR.MUZAFFER METİNTAŞ İLE RÖPORTAJ (1.BÖLÜM)
PROF.DR.MUZAFFER METİNTAŞ İLE RÖPORTAJ (1.BÖLÜM)

Özellikle akciğer hastalıkları üzerine yaptığı bilimsel araştırmaları ile tıp dünyası tarafından yakından bilinen bir isim olan Prof. Dr. Muzaffer Metintaş Beyle yaptığımız röportajın ilk bölümü ile sizleri baş başa bırakıyoruz.

Hüseyin Turhan-(Eskişehirdenhaber.com): Kıymetli hocam, özellikle içinde bulunduğumuz pandemi koşullarındaki artan vaka sayılarına bağlı yoğun çalışma temponuz arasında bizlere vakit ayırdığınız için teşekkür ederek ilk sorumla başlamak istiyorum. Kimdir Muzaffer Metintaş ? Sizi tanıyabilir miyiz?
Prof. Dr. Muzaffer Metintaş (Göğüs Hastalıkları Uzmanı): Ben öncelikle size teşekkür ederim. İlginize ve çalışma alanlarımıza, tıp alanına gösterdiğiniz yakınlık içinde minnettarım. 1958 yılında Eskişehir'de dünyaya geldim. Baba memleketim Gümüşhane. Çok sevdiğim, zaman zaman ziyaret ettiğim ve nüfus cüzdanımda kayıtlı olması itibariyle onur duyduğum memleketimin insanlarına ve saniyen yaşadığım şehir olan Eskişehir'li hemşerilerime selam ve saygılarımı sunuyorum. Önemli bir süre babamın mesleği nedeniyle Ankara'da yaşadım. Babam Astsubaydı. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuyum. Aynı fakültenin göğüs hastalıkları ana bilim dalında uzmanlık eğitimi aldım. 1995 yılında doçent, 2000 yılında profesör oldum. Halen aynı ana bilim dalında öğretim üyesi olarak çalışmaya devam etmekteyim. Lise sonrası ilk üniversite eğitimim ODTÜ'de Jeoloji Mühendisliği Bölümü'nde başladı. Ancak burayı üçüncü yılda kendi isteğim ile bıraktım. Yeniden sınavlara girdim ve Tıp Fakültesini kazandım. Bir yerde o zamanlar okumuştum. "Bir hekimin hâkim olması gerekir." diye. Hâkimlikten kastettiğim yargıç değil, hakikati bilen demek. Yani bir hekim hakikati bilen biri ise o zaman bende hekim olayım dedim ve tek tercihle tıp fakültesine girdim. Evliyim. Eşim Prof. Dr. Selma Metintaş aynı fakültede halk sağlığı uzmanı, öğretim üyesi olarak çalışıyor. İki çocuk babasıyım.

PROF.DR.MUZAFFER METİNTAŞ İLE RÖPORTAJ (1.BÖLÜM)
Hüseyin Turhan-(Eskişehirdenhaber.com): Tıp mesleğini seçme nedeniniz nedir? Seçtiğiniz için memnun musunuz?
Prof. Dr. Muzaffer Metintaş (Göğüs Hastalıkları Uzmanı): Göğüs hastalıkları alanına girmemde rahmetli hocam Prof. Dr. Necla Özdemir'in etkisi olmuştur. Yaptığım işi çok severek yaptığım için hem hekim olarak hem de bir bilim insanı olarak hayatımdan memnunum. Zihin engelli bir oğlum var. Onun sayesinde bu camia ve onların aileleri ile tanıştım. Oğlum bizi eğitiyor, bize hem zihinsel hem duygusal işlevler kazandırıyor, ahlakımızı ve hayatımızı inşa ediyor. Oğlum için Allah'a hep teşekkür ediyoruz, şükrediyoruz. Aslında, kuvvetle muhtemel, bir şeyler başarabildi isek onun sayesinde olduğuna inanıyoruz. Zihin engelli insanların hak ettikleri ortama ulaşabilmeleri amacıyla kendi çevremizde ve gücümüzün yettiği ölçüde katkılar vermek için de için gayret ediyoruz. Bu amaçla arkadaşlarımızla birlikte kurduğumuz bir derneğimiz var. Bu derneği önemli bir eğitim, sağlık, bakım merkezine dönüştürme gayreti içerisindeyiz. Bir de bizim bir medeniyetimizin olduğuna, medeniyetler kurduğumuza ve bu medeniyetlerin zaman zaman insanlığın şahikası olduğuna inanıyorum. Yeniden bir Türk medeniyetinin insanlığa büyük katkılar sağlayacağına, insanlığın önünü açacağına inanıyorum. O nedenle yeni bir Türk medeniyeti tasavvurunu idealize ederek çalışacak, bu amaçla bir takım kültürel bilimsel çalışmaları yapabilecek, gönlü ve zihni benim gibi çarpan dostlarımla "Kırmızılar" adı altında bir yayın ağı ve yayıncılık grubu oluşturduk. Kitap, dergi, web sayfası gibi çalışmalar yapıyoruz. İşte bunlar benim hayatım. Hepsi insanlık için iyilik amaçlı çalışmalar olsun diye hayatımı anlamlandırıyorum.


Hüseyin Turhan-(Eskişehirdenhaber.com): Sizce işinizin en zor tarafı nedir?
Prof. Dr. Muzaffer Metintaş :  İşimin en zor tarafı bir hekim olarak bilginiz dahilinde mesleki uygulama olarak artık ulaşamadığınız bir sınır oluyor. Bu sınırda yaptıklarınız aslında hastalığın seyrindeki sonucu maalesef değiştiremiyor. İşte bana göre hekimliğin en zor tarafı onu fark ettiğinizde, kabullenmek ve paylaşmak zorunda kalmak. Ama zaman içerisinde tıp bilimi geliştikçe bizdeki bu duyguda azalacaktır.

Hüseyin Turhan-(Eskişehirdenhaber.com): Bu kutsal mesleğinizde örnek aldığınız bilim insanları var mı diye sorsam nasıl cevap verirsiniz?
Prof. Dr. Muzaffer Metintaş (Göğüs Hastalıkları Uzmanı): Elbette var. Ben insanlık anlamında rahmetli hocam Prof.Dr.Necla Özdemir'i örnek almıştım. Hiç unutamam bir gün dışarıda dolaşırken yaşlı bir adamın marul sattığını gördü. Adamın bütün marullarını satın aldı. O yaşlı kişi ayak altında daha fazla yorulmasın diye. Mesleki olarak asistanlık yıllarımda İstanbul Tıp Fakültesi'nde Prof. Dr. Tuğrul Çavdar vardı. O bir eğitmen olarak beni etkilemişti. Üslubu, tavrı, duruşu ve tarzıyla. Yine Hacettepe'de Prof. Dr. Yusuf İzzettin Barış vardı. Yurt dışında yabancılarla çalışma yapmanın, onları işinize katmanın çok önemli olduğunu anlattı ve gösterdi hep. Ben de o yolu takip ederek geldim. İzzettin hoca örneğinde, benim de bilgi üretiminde ve mesleki standartta ölçütüm hep uluslararası standart oldu. Yine Ankara Tıp'ta Prof.Dr. Doğanay Alper hoca vardı. Ondan da bir bilim insanının daima prensipleri noktasında dik durması gerektiğini örnek aldım. Biliyorsunuz bizim cübbemizin düğmeleri ve cebi yok. Neden? Bilim insanı buyruk almasın, rüşvet de almasın diye.

PROF.DR.MUZAFFER METİNTAŞ İLE RÖPORTAJ (1.BÖLÜM)
Hüseyin Turhan-(Eskişehirdenhaber.com): Hocam akciğer kanseri nasıl olunur? Belirtileri nelerdir? Bu kanserden korunmak mümkün mü?
Prof. Dr. Muzaffer Metintaş (Göğüs Hastalıkları Uzmanı): Bu soru çok güzel. Teşekkür ederim. Şu anlamda güzel, akciğer kanseri dünyada en sık görülen kanser türü. Hem sıklığı yüksek hem de ölüm nedenleri içerisinde önde gelen bir problem, Ama bu problem topyekûn önlenebilir bir problem. Çünkü akciğer kanserinin nedenleri çok belli. O nedenler olmadan bir kişinin bu kansere yakalanma riski çok düşük. O nedenler nelerdir? Öncelikle sigara ve tütün kullanımı. Bu çok kesin ve tartışılmaz bir konu. Sigara içen biri içmeyene göre 42 ila 96 misli daha yüksek akciğer kanseri olma riski kazanıyor. Bunun dışında bazı mesleki maddelerle temas. Çevresel dizel gazı, çevredeki asbest, radon gazı veya benzer etkide diğerleri. Bunlarla temas kanser yapabiliyor. İşte bu temasları keserseniz akciğer kanseri önlenebilir bir kansere dönecek. Günümüzde tanı ve tedavide epey mesafe kat edilmiş olsa da esas olan bu hastalığın ortaya çıkmaması. Riskli temasımızı keseceğiz. Özellikle ailesinde kanser ya da birinci derece akrabalarında akciğer kanseri olanların sigaradan ve riskli ortamlardan kesinlikle uzak durmaları gerekiyor. Dolayısıyla insanlık için en önemli sağlık sorunlarından birisi olan akciğer kanserini bu söylediğim tedbirler alınması şartıyla %97 oranında önleyebiliriz. Belirtilerinden biraz bahsedeyim. Akciğer vücudun en geniş boşluğuna yerleştiği için ve iki ayrı akciğerimiz olduğu için hastalar çok gürültülü bir tabloyla da gelebilirler. Ya da hiçbir şikayetleri de olmayabilir. Klinik tablo tümörün yerleşim yerine, seyir hızına komşularıyla olan ilişkilerine bağlı. Risk faktörü olan birinin normal yaşantısında solunum sistemi yönünden bir değişiklik var mı? Yeni bir öksürük ortaya çıkmış mı? Balgam çıkarmaya başlamış mı? Öksürürken balgamında kan geldi mi? Göğsünde ağırı, nefes darlığı, anlamsız bir kilo kaybı, iştahsızlık ve halsizlik problemleri var mı? Riskli kişide bunlardan bir ya da birkaçı bir arada olursa o zaman akciğer kanseri kaygısı ile hekime başvurmakta fayda olduğunu düşünüyorum.

Hüseyin Turhan-(Eskişehirdenhaber.com): Biraz Tıp'ın dışına çıkalım. Özel hobileriniz var mı?
Prof. Dr. Muzaffer Metintaş (Göğüs Hastalıkları Uzmanı): Bu sorunuza şöyle cevap verebilirim. Uzun süren yüksek tempolu mesleki hayatımız, bizim hobi olarak hareketli bir yaşantı göstermemize imkân vermiyor. Öncelikle "bilim felsefesi" ile okuyucu olarak ilgileniyorum.  Eğer bir hobi ise, bu merak, aslında mesleki bir heyecan da olsa, benim en önde gelen uğraşım diyebilirim. Fırsat buldukça klasik Türk müziği dinlerim. İyi bir dinleyici olduğumu düşünüyorum. Bir de kitap yayınlamaktan ya da bu yolda hizmet etmekten çok mutlu oluyorum. Doğrudan kendi eserim olan 17 tane mesleki kitabım var. İki tanesi ders kitabı diğer 15'i ise editöryal şekilde yazılmış uzmanlık veya akademik düzeyde kitaplar. Kırmızılar da 21. Kitabı yayınlıyor. Yeni çıkan bir kitabımızı elime aldığımda çok özel bir haz duyuyorum. Sanki arkaya kalıcı bir şey, bir evlat bırakmışız gibi kendimi hissediyorum. Bunları söyleyebilirim.

PROF.DR.MUZAFFER METİNTAŞ İLE RÖPORTAJ (1.BÖLÜM)
Hüseyin Turhan-(Eskişehirdenhaber.com): Hekimliğe ilk başladığınız dönemle bugünü kıyasladığınızda gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Prof. Dr. Muzaffer Metintaş (Göğüs Hastalıkları Uzmanı): Yine teşekkür ederim bu soru için. İlk başladığımda hasta üzerinde hekim inisiyatifi oldukça ön plandaydı. Muayene etmek, dinlemek, konuşmak, hastayla hem hal olmak. Şimdi teknoloji geliştikçe, cihazlar, aygıtlar yapıldıkça, çeşitli yapay zekâ çözümlemeleri işin içine girdikçe hekim inisiyatifi yerini biraz bu çözümlere bıraktı gibi gözüküyor. Genç arkadaşların bazen hasta muayenelerini izlerken kısıtlı ölçüde muayene yaptıklarını gözlemliyorum. Önceki yıllarda hasta ile daha yakın samimiyet oluşurdu. O'nu anlardınız, dinlerdiniz, sıkı bir sistemik muayene yapardınız. O'da hekimine daha fazla güvenir ve sözünüzü daha kolay kabul ederdi. Şimdi hekim biraz aradan çıkıyor, teknoloji ön plana geçiyor gibi. Bu da hastalarda bir hekimin söylediğine güvensizlik ya da tereddüt ya da tekrar tekrar farklı yerlere danışma gibi bir ihtiyacı oluşturmuş gözüküyor. Ama öte yandan sağlıkta yüksek teknoloji kesinlikle yaşam süresinin uzamasına katkı sağlıyor. Mesleğe başladığımda, yaklaşık 35 yıl önce, erkeklerde ortalama yaşam süresi 65 yıl, kadınlarda 68 yıl idi. Şimdi ise bu süreler erkeklerde 78, kadınlarda da 80'nin üzerine çıktı. Bu da tabi ki tıbbi uygulamalarda ki gelişmenin sağladığı bir durum. Ama hasta profili açısından ciddi bir farklılık var. Bunu başımızdan çok sık geçen bir olayla anlatayım. Eskiden tıbbi müdahalelerin artık yararlı olmayacağı bir hasta oluştuğunda, hasta yakınları gelir "Doktor bey, eğer hastamıza yapılabilecek bir şey yoksa, hastamızı eve götürelim. Tertemiz yatağına yatsın.
PROF.DR.MUZAFFER METİNTAŞ İLE RÖPORTAJ (1.BÖLÜM)
Bizde onu çoluğu çocuğu birlikte, severek, öperek, dini vecibelerini yerine getirerek evinden uğurlayalım" derlerdi. Evlerine götürmek için acele ederlerdi. Şimdi ise böyle bir tabloyla pek karşılaşmıyoruz. Tam tersi, örneğin, 92-93 yaşında, artık yaşam için biyolojik sınırın sonuna dayanmış, kalbi ya da akciğeri ya da karaciğeri ya da beyni artık canlılığının idamesini sağlayamayacak hale gelmiş, bilinç dezoryantasyonları olan insanlar apar, topar hastanelere, acil birimlere getiriliyorlar. Oralarda da çoğunlukla girişimsel işlemlere tabii kalıyorlar, hatta entübe edilip, solunum cihazlarına bağlanıyorlar, yoğun bakımlara alınıyorlar. İlaçların ve cihazların mekanik etkisiyle yaşam birkaç hafta uzar gibi oluyor, ama nihai sonuç değişmiyor. Bu seyirde hasta yakınlarına durumu anlattığınızda, maalesef çoğunlukla iki kategoride cevap verebiliyorlar: Birinci cevap şekli genel de şöyle "Bunu evde nasıl bakacağız?" sorusu oluyor. Doğrusu "Bunu" sözü beni çok yaralıyor. 92-93 yaşında yaşlı ve artık terminal döneme girmiş bir kişiye "bunu" tanımlaması dışarıdan gözleyen biri için çok yaralayıcı bir ifade. Bir başka sık karşılaştığımız soru da şu: "Ne yani, ölüme mi terk edelim?". Bu da çok ilginç bir söz. Ben gelinen noktada toplumumuzda bir erdem problemi olduğunu düşünüyorum. Doğal ölümü yaşamın bir sonucu olarak kabullenmek de bir erdem meselesi. Dolayısıyla toplumsal olarak yasal, etik, zihniyet, erdem sorunlarımız olduğunu düşünüyorum.(Devam Edecek...)
PROF.DR.MUZAFFER METİNTAŞ İLE RÖPORTAJ (1.BÖLÜM)
 
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Yorumlarınızı paylaşın

--














logo

   E-posta: bilgi(@)eskisehirdenhaber.com
Tüm hakları Eskişehirden Haber adına saklıdır: ©2019-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir.
Mobil uyumlu haber yazılımı: www.eticaret.com.tr